başlıyorum

0 yorum
Mükemmeliyetçilik adama yazı yazdırmaz, yazdıklarını sildirmekten başka adım arttırmaz hale gelince, internette bir iki boş gezintiden medet umulur ama genelde arkasından bilgisayar umutsuzca kapatılır.

Not alırdım bir zamanlar ancak birer ikişer paragraftan öte gitmezdi bunlar ve nice sonra neler birikmiş bakalım diye okuduğumda “olması gerekenler, olması gerektiği kadar” diye konuşurdum kendimle, bir kelime ekleyecek mecalim olmazdı.

Bunun üzerine o kadar çok düşünüyorum ki, artık yazdıklarım neredeyse tamamen buna dair, tek derdim bu. Oysa bir hikaye kaleme almak için kendimle çetin bir mücadeleye giriştiğim üç günün sonunda ortaya çıkandan umutlanmıştım, yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım. Bu denememden bu yana geçen aylar boyunca tekrar eski tutukluğuma kavuştum.

Bir gecelik, hatta birkaç saatlik yani genelde masa başından kalkmadan geçirebileceğim süre kadar yazabildiğim için oluyor bütün bunlar. Her mola ya da dönüp yazdığım kadarına bir göz atma dürtümün asıl sorunum olduğuna kanaat getirdim. Yazdıkça açılabileceğimi, fikirlerin dillendikçe olgunlaşabileceğini hissediyor olmam dışında bunu henüz disipline sokamadım.

Konuşmak ise bu şekilde yürümüyor diye düşünürdüm ancak kısa bir süre önce farkettim ki o da yazınsal kabızlığımdan nasibini alıyor ve bir konu üzerinde saatlerce konuşabilirken başıma iki şey geliyor genelde.

Birincisi, konuşurken belli bir konu üzerinde ilerlemenin, tek bir çizgi üzerinde yürümek gibi olamaması beni yakalıyor. Engellenemez bir şekilde konular her zaman konuları açıyor ve buradan başlayan sohbet, orada bitiyor. Tartışma durumunda ise durum daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor çünkü argümanını destekleyecek örneklemeler ve açılımlar yaparak iddiayı güçlendirme ihtiyacı, konuyu iyice dağıtıyor ki bunun çözümü de aslında olanaksız bir yerde, tartışılan tarafın dakikalarca susmasında ve konuşmanın bir monoloğa dönüşerek bir noktada konunun toparlanabileceğini umarak beklemesinde gizli, yani dediğim gibi bu olanaksız hatta saçma.

İkincisi ise, bir konu etrafında uzun uzadıya, örnekli, açıklamalı bir konuşma karşıdakini esir alarak etkisiz kılıyor ki bu etkisizlik senin konuşmanı da etkisiz kılıyor zira konuşmanın en az iki tarafı olmak zorunda. Kendi kendini imkansızlayan bir döngü yani.

Bu nedenle şimdi burada oturmuş bunları yazarken, karşımda sanki biri varmış gibi yazabilmem de olanaklı değil.

Her ne kadar mükemmeliyetçilikten dem vursam da öyle olduğumu sanmıyorum, olanla ölene çare olmadığına inanırım ben. Kabulenmek bazı durumlarda önüne bakmak için gerekli hele ki moral bozukluğundan muzdaripseniz gerçekten elzem, eyleyememek insanda derin bir sıkıntıya yol açıyor, yakından bilirim. İşte bu noktda ben de bu kabızlık ve yazamama derdimi kabul ederek devam etmenin yollarını bulmalıyım, saptamalar ve tarifler başka türlü hiçbir işime yaramayacak, ortada bir saptama varsa ve kulak vermeyeceksek ne işe yarar ki?

Böylece işe koyuldum, üç paket sigara, kül tablam, çakmağım, bir şişe viski (çok dikkatli tüketilecek, uyumak istemiyorum), su ısıtıcısı, 5 litrelik pet şişe suyu, bardağım, kahve kavanozum, peksimetler, kuru meyve, 5 paket büyük boy bitter çikolata, bir kaç dilim ekmek, bel minderim, çişim illa ki geleceği için kapının hemen yanına çektiğim masam... bu işi çözmeden devam edemem...

ısıkaybı

Fotoğrafım
yalnızlık ürpertmez, ürperten ısıkaybıdır.