Tabula Rasa_2

0 yorum

Ehlileştirilmiş burjuva zevklerine değinirken, trekking deyu gavur yürüntüsü, step, fitness gibi uydurma sporlar, çeşmeden su içmek hayali bile kurulamazken artık işlenmiş içme suyuna rağbet, deniz ve güneş turizmi ya da alışveriş merkezi turizminin evrensel sarhoşluğu ve doğanın yeniden, yapay kurgusu. Müzik bir işyeri gürültüsü ya da arabada motor uğultuşu, resimler tişört baskısı, heykeller maskot ya da gümüşlüklerde birer biblo. Roma aristokrasisi bir vazo, Endülüs mimarisi, bir Ankara sundurma kapatması, Osmanlı tarihi birer kök boyalı kilim ya da kebapçılarda şark köşesi zırvaları olarak hala yaşıyor evet... Beğeni nerede kaldı? Mozart’ın sipariş üzerine bestelediği şarkıları dinlerken, bu topraklarda ya da dünyanın bir çok yerinde Aristokrasinin sanat hamiliği özleniyor olabilir. Ama nelere rağmen? Bir avuç finans simsarı spekülasyonlar yaparak cebe indirdiği paraları nerelerde aklıyor? Festivaller, spor müsabakalarında olabilir mi? Bir silah kaçakçısının koltuğunun altında çağdaşımız bir kitap boğuluyor. Yeni çağın mimarisi onların silikonik kaleleri mi? Aristokrasinin elleri daha mı temizdi? Demokritos gibi düşünmek diyalektiğin gereği mi yoksa bir zavallı teselli mi? “İyi ile kötü aynı şey” mi? Etik standartlarımızı olguları tekilleştirerek mi oluşturacağız? Herkes kendi etik kodlarını mı yazacak? Medya değil mi en baştaki ahlakçı ve en kolayı ondan ithal etmek mi ahlakı? Zıvanasına girme ihtimali yok mu bu devrin? Bu kadar saldırgan bir dönemin ardından yeni 'rasyonel' bir çağı mı bekleyeceğiz? Tanımlar eskidi diyenler yeni tanımlar uyduruyorlar. Uyanık olmak lazım, dünya için yeni ve ucube planları var. (8.9.3)


Tabula Rasa_1

0 yorum
Düşüncemin ayak izlerinin takip edilmesi, bir bilmece ve oyun tutkunu olarak beni bile rahatsız eder. Kaldı ki sizler, oyunlardan da anlamayanlar, ne kadar huzursuz olsanız yeridir. Konuşurken ya da yazarken sürekli ihtiyatlı davranmak burada, adeta bir refleks haline gelmiştir. Söylenmek istenenin etrafında dönüp durulur. Her zaman kafamızdan geçenin, düzenlenmiş, paketlenmiş, terbiye edilmiş ve hatta iğdiş edilmiş bir kopyası sunulur. Hatta eğer yazmaya kalkışmıssak bu sefer cümlelerin hatta kelimelerin arası iyice ayıklanmak, daha bir süzgeçten geçirilmek zorundadır. İmla hataları, noktalama yalnışları, okunaksız bir yazı gibi bir çok etkenle aynı anda baş etmek gerekir. Konuşurken kullandığımız esler, ses tonlamaları, jest ve mimikler de bize yazarken yardım edemez. Böylece zihinde başlayan ve bazen aklımızda fırtınalar estiren bir süreç dile döküldüğü anda uğradığı kan kaybına, yazıya dökülürken artık dayanamaz hale gelir. Hatta bu öyle ilginç bir süreçtir ki, asla düşüncenin hızına yetişemeyen dile dökme işleminin yavaşlığı, düşünceyi bir kez daha gözden geçirme fırsatı da tanır, üstelik hiç nefes almadan dillendirdiğimizi sanırken bile. Sonuçta ortaya hesapta olmayan açılımlar çıkar. Yazarken kaybettiğimiz şeylere, kazandıklarımız sayesinde avuntu buluruz... Peki ama kaybettiklerimiz hakkında bir fikrimiz var mıdır? (22.1.3)

ısıkaybı

Fotoğrafım
yalnızlık ürpertmez, ürperten ısıkaybıdır.