beklemek

1 yorum

Yazmaya başlamadan evvel yazacağının üstüne düşünüp etrafını tartma edimi sırasında kafanda yazdığın metin, iç ses, yazmana engel olduğu zaman geriye kalan sadece bu durumu şikayet etmek oluyor. Yazmak yerine yazmanın anatomisi ve ruh hali üstüne yazıp durmamın ve bunu sayısız kere tekrar etmekten dolayı konunun enflasyonist bozumuna dayanarak hemen yazı biter bitmez onu ortadan kaldırışımın arkasında yatan gerçeklik üstüne yazmamın nedeni de bu.

Bu durumun daha ileri analizine girişmeden önce benim için kaçınılmaz bir sonucundan bahsetmem gerek. Düşünce akışı, serbest çağrışım ya da adına ne denirse densin kelime ve anlamı serbest bırakarak duraksamaksızın, es vermeden yani araya tartımı sokmaksızın yazmak yukarıda anılan duruma harika bir ilaç. Böylece iç sesten kurtulmak yani dile gelen ne varsa dolaysızca kağıda aktarmak mümkün oluyor. Ancak bu yöntemin de gözetilen hedefe göre çeşitli yetersizlik ya da kusurları var. Herşeyden önce bunlardan ilk akla geleni anlatılamak istenilenin kelimelere dökümünün yeterli isabetle olamayacağı fikridir. Yani tartımsız bir faaliyet düşünceyi (ki aslında burada düşüneceyi yine tartım anlamında kullanıyorum, öteki türlü serbest metod da düşünceden uzak bir metod denilemez) kelimelerin ve onların ardışıklığının yol açtığı ses uyumunun arkasında saklı bırakmaktadır savı. Ancak bu durum konumun temeli olan düşüncenin yazıya bent kurması meselesini de hem açıklıyor hem de çözüyor zaten. Yani bu savı desteklediğim durumda zaten doğrudan bu metodun beni problemimin çözümü olduğunu iddia edebileceğim.

Fakat serbest metodun bir sakıncası daha var. Her ne kadar kelimeleri hatta daha da ileri gidersek harfleri (dadacı denemelerden bahsediyorum) serbest bırakabilmek, ne olursa olsun yine de politik olarak bir anlam ihtiyacında olan benim gibi birisini sınır çizmekte aciz bırakabiliyor. Çünkü bu haliyle yazma edimi başlarında çok akıcı ve tatminkar bir seyir izlerken ilerleyen satırlarla birlikte yavaşça zıvanadan kayma hissini takip eden bir kontrol güdüsüne yerini bırakıyor. İşte tam bu noktada da işin içine o eski acı dilli dost giriveriyor: tartım. Bu arada çizginin yeni ve kalınlığını belirlemek, metodun baştan helakına bile yol açabilir.

Ancak bu duruma da bazı ilaçlar geliştirilebiliyor tabii ki. Mesela yazıları çok kısa öyküler boyutunda bitirmek, fiziki (parmakların ya da sırtın ağrımsı gibi bu metodda hiç de yabana atılamayacak komplikasyonlardır) ya da konsantrasyonla ilgili kayıplardan ötürü ara vermek gibi. Ancak bu tip önlemlerin varlığının da birer sınır çiziyor olmasından ötürü metodun halen sağlıksız olduğunu itiraf etmem de gerekiyor.

Tam bu noktada ulyses’in örneklenmesi gerekiyor sanırım.

eskiz

0 yorum
Çünkü, bence kendisini o kadar yakın hissediyor ki Feuerbach'a, aradaki farkı koyabilmek için, Feuerbach'in düz materyalizmini biraz fazla vurgulayarak eleştiriyor.
...
Aslında, Feuerbach üzerine tezlerin onbirincisi, dünyayı dönüştürmek üzerine olduğu için en çok bilinenidir, ama ilk on tezde, Marx, esas olarak yabancılaşma kavramına, insanın kendi ürettiğine yabancılaşmasına, kendi ürettiğinin, kendisi dışında bir anlam kazanmasına vurgu yapar.
...
Marx, Feuerbach'ın eleştirisinden sonra, Kapitale geldiğinde, Proudhon'vari bir iradeciliğe ve sulu gözlü tabir ettiği söyleme düşmemek için daha fazla doğa kanunları, toplum kanunları gibi vurgular yapıyor ve ilk çıkısindaki saiklere pek uymayan bir bilimciliğe doğru kayıyor.
...
Ahmet İnsel, ROL 43'deki röportajında Marx'ın Feuerbach ve Proudhon'dan ilişkisine yukarıdaki kısımda değiniyor. Fakat benim şimdi burada ilgilendiğim Marx ve çalışmaları değil, altını çizdiklerimdir (ancak buna daha sonra döneceğim).

four gnossiennes

0 yorum
satie'nin tırnaklarıdır. ufak yaraların kabuklarını yolar. farkındalık acıtır.


iyi ki doğdun kazım..!

0 yorum







http://www.kazimkoyuncu.com

http://www.kazimkoyuncufilmi.com/







Böyle olması gerektiğinden değil, öyle olduğu için böyleydi. “kardeşim olsun” demeyi isterdi (bu lafı bir yerde kullanmayı isterdi). Kazım gittikten epey sonra onun için yapılan belgeseli izlerken ona demek kısmetmiş (onun için). Bunu nasıl diyeceği, lüzumunu hangi yazı içinde ya da başlığında bulacağına kalmıştı iş;

Bir anma yazısı yazmak istemiyorum, bunu beceremiyorum, onu tanımıyorum yeterince belki de ondan değil sadece bunları oturmuş yazarken fonda çalan müziğe göre sürekli değişen hallerim ile sabah bunları okurken doğramak isteyeceğim sözlerimi uyuşturamamdan, yani sadece benden ötürü.

Bu şekilde başladığım ve yarım bıraktığım onca çul-laf var içimde, tabi illa ki birebir kelimelere dökülebilen şeyler değil çoğu, iz şeklinde, unutmaya ramak kalmış da köşedeki gül dikenine takılıvermiş gibi, dışlanmış ama bende kalmışlar. Nice sonra anlayabileceğim şeyler dediğimin de farkındayım üstelik (geçende biryerde okudum, teyid edemedim lakin; tom waits genel yazın alışkanlığı için önce düşünmeden birşeyler karaladığını, sonra beklediğini, sonra okuyup almaya başladığını yazmış). Bu şekilde güzel, hoşnutum...

ısıkaybı

Fotoğrafım
yalnızlık ürpertmez, ürperten ısıkaybıdır.