Prisoner 819 did a bad thing!

0 yorum




















Malum deneyin yanılmıyorsam 4. gününde Zimbardo, deneyi yeni bir evreye taşımaya karar vererek gerçek bir rahibi mahkum deneklerle konuşması için Stanford'a çağırır. Rahip, kalan (zira ikisi daha önce değişik sorunlar nedeniyle gitmiştir) mahkumlarla ayrı ayrı görüşürken hepsine can alıcı bir soru sorar: "evladım, buradan çıktığında ne yapacaksın?"... Bu soru denek mahkumları fena halde afallatsa da deney yöneticilerinin az sonra yaşayacağı şaşkınlık karşısında bunun lafı bile olmaz.

Rahip, denek mahkumlara, buradan çıkabilmeleri için bir avukatla görüşmeleri gerektiğini bunun için ise isterlerse aileleri ile konuşabileceğini söyler. Denek mahkumların bir kısmı bu teklifi kabul edecek ancak numara 819 rahiple görüşmeyi reddederek hücresinde kalacaktır. Kendini hasta ve bitkin hisseden 819 yemek yemeyi reddetmekte ve rahip yerine bir doktorla görüşmek konusunda ısrarcıdır.

Fakat 819 bir süre sonra ani bir karar değişikliğiyle rahiple görüşmek için (ki bunun nedeni rahibin avukat teklifi olabilir) hücresinden çıkmaya ikna olur ve rahiple başbaşa kaldığı sırada birden sinirleri boşanarak ağlamaya başlar.

Bunun üzerine odaya giren deney yöneticisi prof. Zimbardo, 819'u sakinleştirmeye çalışarak dinlenme odasına götürmek üzere görüşme odasından çıkarır. İşte bu sırada koridorda dizilmiş ve 819'u bekleyen diğer mahkumların başındaki gardiyan denek; "numara 819 kötü bir mahkum, çünkü hücresi çok dağınık!" diye slogan atar gibi bağırarak bunu diğer mahkum deneklere dikte eder. Mahkum denekler hep bir ağızdan "prisoner 819 did a bad thing!" nakaratını ciddi bir tavırla uzun uzun tekrar ederler.

Bu beklenmedik tören karşısında 819 olduğu yerde çakılıp kalır ve Zimbardo'nun artık deyeyi bırakması gerektiği yönündeki ısrarına rağmen devam etmek ve kötü bir mahkum olmadığını ispatlamak istediğini söyler. Zimbardo adamın kontrolden tehlikeli şekilde çıktığını, gerçek dünya ile bağının kopmaya başladığını anlayarak onun için deneyi bitirir. Ona adının ..., kendisinin doktor Zimbardo ve bunun da bir deney olduğunu, buradaki insanların birer mahkum değil denek olduğunu ve gitme vakti geldiğini söyler.

Deneyden sonra yapılan görüşmelerde sadece 819'un değil, diğer birçok mahkum deneğin de uzun süre deneyin etkisinde kaldığı görülecek, bu durum ise Nürnberg mahkemeleriyle bilim dünyasına giren bilimsel araştırma etiği standarlarına göre tartışma konusu olacak, bu deneyin bir tekrarının yapılmaması (gerçi yanlış bilmiyorsam yapıldı ama) konusunda karar alınacaktır.

zizek'ten üç uyarı

0 yorum

Aslında aylar önce Raşit abinin çevirisiyle okuduğum aşağıdaki Zizek söyleşisinin Yunanistan’dan sonra yeniden okunması, toplumsal hareketlere dair güncel reflekslerin Zizek’in şaşırtıcı zekasıyla analizinin üzerinde yeniden durulması yakışıklı olacaktır diye düşündüm;


.....

Walter Lippmann normal zamanlarda demokrasinin işleme koşulunun, halkın karar verici seçkinlere (elit) güven duyması olduğunu gösterdi. Bu durumda halk hükümdarın işlevini görmekte. Edilgen bir şekilde konuyu incelemeksizin onay imzasını atma görevi. Oysa kriz ortamında sözü edilen güven uçup gider. Benim tezim şu: öylesi koşullar konjonktürler olabilir ki demokrasi artık işlemez, böylesi koşullarda halk seferberliğinin oluşma tarzları, biçimleri yeni baştan ortaya konabilmelidir.

Robespierre’de ilgimi çeken, Walter Benjamin’in “tanrısal şiddet” biçiminde dile getirdiği halk hareketleri ile birlikte püsküren (indifa) şiddet biçimidir. Şahsen fiziki şiddeti sevmem, ondan çekinirim, ama gene de malum geleneksel halk şiddeti geleneğinden vazgeçemem. Şiddetin ila kişiler üzerinde uygulanması da gerekmez. Gandhi örneğini ele alırsak, Gandhi yalnızca mitingler örgütlemedi ön ayak olduğu boykotlar aracılığı ile güçler dengesini yeni baştan kurdu. Sistemden dışlanmış olanları savunmak, çevreyi korumak, zorunlu olarak yeni baskı yöntemleri şiddet yöntemleri oluşturmayı gerektirecektir. Kapitalizmin tırsmasını sağlamak; öldürmek için değil ama bir şeyleri dönüştürebilmek amacı ile. Aksi halde daha da büyük bir şiddetin köktenci bir şiddetin yeni bir mutlakiyetçiliğin /otoritarizm) pençesine düşmek mukadderdir.


Entelektüelin çabası felaket senaryolarını önlemeye, olguların değişik bir açıdan görülmesini sağlamaya yarar. Deleuze, “yanlış yanıtlar var ise mutlaka yanlış sorular vardır” diyordu. Bir felsefeci meclisi kitleleri seferber edecek bir proje ortaya koyamaz. Ancak fikirler ortaya atılır ve belki bunların arasında ele alınacak olanlar çıkabilir. Fransa’da yaşana banliyö isyanları ütopik seviyede de olsa herhangi bir düşünceye eklemlenmiş değildi. Trajik olan bu durumdur.

.....


http://www.liberation.fr/actualite/politiques/310422.FR.php

çeviren: Raşit Gökçeli

cehennemden gelen eli baltalı kancık kahpe

1 yorum
yani pj harvey...

ne kadın..!



















Sanırım birşeye duyduğum gereksinimi dışavuruyorum ama bu şeyin ne olduğunu tam bilemiyorum. Onu karanlıkta ararken bocalayıp duruyor gibiyim, bu da şarkılara böyle yansıyor. Belki beni ısıtması için aşka gereksiniyorum, belki de ihtiyaç duyduğum yalnızca bir elektrikli ısıtıcıdır.

.....
Geçmişte ne zaman birisi beni bir kadın olarak ansa kendi kenime “hayır ben bir genç kızım” derdim, ama artık gerçek bir kadın gibi hissediyorum –daha yaşlı bir kadın gibi. Yaşlanmaktan hoşnutum.

.....

Beyaz saç tellerine rastlamaktan gerçekten hoşlanıyorum ve bütünüyle beyazlaşmalarını bekleyemem. Umarım saçlarım gümüş beyaza dönüşür çünkü gerçekten sıkıcı beyazlıkta saçlarınız olabilir ki bunu hiç istemem. Ayrıca yüzümün ve dişlerimin daha farklı göründüğünü farkettim, bu da çok hoşuma gitti; 40’ıma ulaşmayı dört gözle bekliyorum.

.....

Son zamanlarda başka şeylerin müzik yapmaktan daha önemli olduğunu farkettim. Isıtma sistemim habire bozuluyor, çamaşır makinem de öyle. Bunlar, bir söyleşi için endişelenmekten çok daha önemli. Golf pantolonumu yıkamak istiyorum ve yıkayamıyorum diye düşünüyorum. Herşeyi bütünüyle doğru anlamaya bu kadar önem vermiş olmam üzerimdeki baskıları hafifletti ve hem müzik açısından hem de kendi içimde gevşememi sağladı. *

* ("Alışılmadık Sesler", çekip çeviren: Hira Doğrul, Dost yay.)

benzeşim

0 yorum
1 Julio Cortazar; "historias de cronopios y de famas", “kaplumbağa ve cronopio” meseli:

“kaplumbagalarin surate hayran oldugunu soylemeliyim size - ve bu cok dogal.
esperanzalar bunu bilirler ve umursamazlar.
famalar bunu bilirler ve cok gulerler.
cronopiolar bunu bilirler ve bir kaplumbagaya rastladiklarinda ceplerinden renkli tebesir kutusunu cikarip hayvanin sirtina bir kirlangic resmi cizerler...”

2 Mahatma Gandhi:

“Önce sizi görmezden gelirler, sonra size gülerler, sonra sizinle mücadele ederler, sonra siz kazanırsınız.”

ısıkaybı

Fotoğrafım
yalnızlık ürpertmez, ürperten ısıkaybıdır.