Aslında aylar önce Raşit abinin çevirisiyle okuduğum aşağıdaki Zizek söyleşisinin Yunanistan’dan sonra yeniden okunması, toplumsal hareketlere dair güncel reflekslerin Zizek’in şaşırtıcı zekasıyla analizinin üzerinde yeniden durulması yakışıklı olacaktır diye düşündüm;
Walter Lippmann normal zamanlarda demokrasinin işleme koşulunun, halkın karar verici seçkinlere (elit) güven duyması olduğunu gösterdi. Bu durumda halk hükümdarın işlevini görmekte. Edilgen bir şekilde konuyu incelemeksizin onay imzasını atma görevi. Oysa kriz ortamında sözü edilen güven uçup gider. Benim tezim şu: öylesi koşullar konjonktürler olabilir ki demokrasi artık işlemez, böylesi koşullarda halk seferberliğinin oluşma tarzları, biçimleri yeni baştan ortaya konabilmelidir.
Robespierre’de ilgimi çeken, Walter Benjamin’in “tanrısal şiddet” biçiminde dile getirdiği halk hareketleri ile birlikte püsküren (indifa) şiddet biçimidir. Şahsen fiziki şiddeti sevmem, ondan çekinirim, ama gene de malum geleneksel halk şiddeti geleneğinden vazgeçemem. Şiddetin ila kişiler üzerinde uygulanması da gerekmez. Gandhi örneğini ele alırsak, Gandhi yalnızca mitingler örgütlemedi ön ayak olduğu boykotlar aracılığı ile güçler dengesini yeni baştan kurdu. Sistemden dışlanmış olanları savunmak, çevreyi korumak, zorunlu olarak yeni baskı yöntemleri şiddet yöntemleri oluşturmayı gerektirecektir. Kapitalizmin tırsmasını sağlamak; öldürmek için değil ama bir şeyleri dönüştürebilmek amacı ile. Aksi halde daha da büyük bir şiddetin köktenci bir şiddetin yeni bir mutlakiyetçiliğin /otoritarizm) pençesine düşmek mukadderdir.
.....
http://www.liberation.fr/actualite/politiques/310422.FR.php
çeviren: Raşit Gökçeli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder