Yazmaya başlamadan evvel yazacağının üstüne düşünüp etrafını tartma edimi sırasında kafanda yazdığın metin, iç ses, yazmana engel olduğu zaman geriye kalan sadece bu durumu şikayet etmek oluyor. Yazmak yerine yazmanın anatomisi ve ruh hali üstüne yazıp durmamın ve bunu sayısız kere tekrar etmekten dolayı konunun enflasyonist bozumuna dayanarak hemen yazı biter bitmez onu ortadan kaldırışımın arkasında yatan gerçeklik üstüne yazmamın nedeni de bu.
beklemek
eskiz
...
Aslında, Feuerbach üzerine tezlerin onbirincisi, dünyayı dönüştürmek üzerine olduğu için en çok bilinenidir, ama ilk on tezde, Marx, esas olarak yabancılaşma kavramına, insanın kendi ürettiğine yabancılaşmasına, kendi ürettiğinin, kendisi dışında bir anlam kazanmasına vurgu yapar.
...
Marx, Feuerbach'ın eleştirisinden sonra, Kapitale geldiğinde, Proudhon'vari bir iradeciliğe ve sulu gözlü tabir ettiği söyleme düşmemek için daha fazla doğa kanunları, toplum kanunları gibi vurgular yapıyor ve ilk çıkısindaki saiklere pek uymayan bir bilimciliğe doğru kayıyor.
...
Ahmet İnsel, ROL 43'deki röportajında Marx'ın Feuerbach ve Proudhon'dan ilişkisine yukarıdaki kısımda değiniyor. Fakat benim şimdi burada ilgilendiğim Marx ve çalışmaları değil, altını çizdiklerimdir (ancak buna daha sonra döneceğim).
iyi ki doğdun kazım..!
http://www.kazimkoyuncu.com
http://www.kazimkoyuncufilmi.com/
Böyle olması gerektiğinden değil, öyle olduğu için böyleydi. “kardeşim olsun” demeyi isterdi (bu lafı bir yerde kullanmayı isterdi). Kazım gittikten epey sonra onun için yapılan belgeseli izlerken ona demek kısmetmiş (onun için). Bunu nasıl diyeceği, lüzumunu hangi yazı içinde ya da başlığında bulacağına kalmıştı iş;
Bir anma yazısı yazmak istemiyorum, bunu beceremiyorum, onu tanımıyorum yeterince belki de ondan değil sadece bunları oturmuş yazarken fonda çalan müziğe göre sürekli değişen hallerim ile sabah bunları okurken doğramak isteyeceğim sözlerimi uyuşturamamdan, yani sadece benden ötürü.
Bu şekilde başladığım ve yarım bıraktığım onca çul-laf var içimde, tabi illa ki birebir kelimelere dökülebilen şeyler değil çoğu, iz şeklinde, unutmaya ramak kalmış da köşedeki gül dikenine takılıvermiş gibi, dışlanmış ama bende kalmışlar. Nice sonra anlayabileceğim şeyler dediğimin de farkındayım üstelik (geçende biryerde okudum, teyid edemedim lakin; tom waits genel yazın alışkanlığı için önce düşünmeden birşeyler karaladığını, sonra beklediğini, sonra okuyup almaya başladığını yazmış). Bu şekilde güzel, hoşnutum...