öykü yazan adam

Artık iyice daralmıştı. Ekonomik göstergelerin tuhaf, anlaşılmaz hale getirilmiş terimleri arasından bir yolunu bulup resmin tamamını okuyamaz hale gelmişti... bu nedenle de kendini çaresiz hissetmesi bir yana ahmak gibi görüyordu. Herşeyin ortada olduğunu, ama olsa olsa biz salakların bunu yorumlayamadığı telkinini yememiz için televizyonlarda sunulan ekonomi-politik tartışmalarıyla önüne konan göstergelerden emin olamıyor, çözüm önerileri ya da kestirimlerin niyetini ise ancak sezebiliyordu. Üretim mallarının döngüye girdiği piyasalar, “para piyasaları”nca tayin edilen “racon”a uygun şekilde hadım ediliyor bunu yaparken de ulu bir “ekonomizm”den destek alıyordu, hissetiği de işte hepi topu buydu.

Fakat tüm bu “makro-ekonomik” resmin kıyısında bir boya lekesi gibi öylece asılı duran işi artık tehlike altındaydı. Dört aydır maaş alamadığı gibi yemek parası da kesilmiş olduğundan karın tokluğuna dahi çalışamıyordu. Bırakıp gitmek en kolayı gibi görünüyor ama içeride birikmiş ücretleri ve tazminat haklarını alabilmek için bekliyordu.

İşte bu sıkıntılı günlerde, sıkıntılı günlerinde bir çıkış yolu bulabilmek amacıyla internetten birşeyler tararken karşısına çıkan bir öykü yarışmasına, sırf para kazanabileceği umuduyla iki günde bir öykü yazıp yolladıktan sonra hayatı değişen bir adamın öyküsünü yazmaya başladı. Bu öyküyü hiçbir zaman yollamadı ancak sonraki günlerde gelişen tuhaf birkaç olay yüzünden hayatı değişecekti. Ancak şimdi bizim konumuz bu değil, adamımızın bu serüvenidir. Öykü yukarıda dediğimiz gibi bir hikayeye dayanıyor ve şu şekilde başlıyordu:

“Artık iyice daralmıştı ve bu sıkıntılı günlerinde bir çıkış yolu bulabilmek amacıyla internetten birşeyler tararken karşısına çıkan bir öykü yarışmasına, sırf para kazanabileceği umuduyla iki günde bir öykü yazıp yolladıktan sonra hayatı değişen bir adamın öyküsünü yazmaya başladı...”

Yazdığı bu satırlar adama tanıdık geliyordu zira tanıdık geldikçe tuhaf bir hisse kapılıyor, bulunduğu zemin sanki buz tutmuş da bir yandan donuyor bir yandan bir tünele doğru kayarak uzaklaşıyordu. İşin aslı dışarıdan da görünen oydu ki o anda bulunduğu pozisyon çok tuhaftı, fakat bu tuhaflığı getiren onun bu haldeyken oturmuş bir hikaye kaleme alıyor oluşu daha da tuhafı bundan maddi medet umuyor olmasıydı. Oysa kendisi de çok iyi biliyordu ki bu ülkede yazından para değil düşman kazanılırdı. İleride bunu şöyle açıklayacaktı:

“Ben de farkındaydım ki o zor ve köşeye sıkışmış vaziyette oturup bir fantezi üzerine sakince hikayeler kaleme almak, üçüncü krizindeki Sokrates’in boş iyimserliği gibiydi. Ama tam olarak da öyle değildi zira içinde bulunduğum bu edimsizliğe ve edimsizliğin çaresizliğine ve çaresizliğin ölüm sessizliğine de bir moral olacaktı bu, başka bir gaye aramak da gülünç kaçıyordu zaten.”

Gülünç kaçan şey bu öyküyü bir yarışmaya sokup ödül beklemenin ta kendisiydi. Aslında bunu söylerken sadece oradan gelebilecek para ödülünü değil adı ünlenmiş bir öykücü olarak tanınmanın hazzını da kastediyordu.

Konu etrafında dolaşmak ne kadar çekici olsa da öyküye yani asıl konumuza dönelim; öyküsüne devam ettiği ertesi gün, uyuyup da uyanmışlığın verdiği bakış farkıyla olsa gerek hikayeden uzaklaşıp, öyküsünü yazma hikayesi üzerinde durmaya başladı. Saatler boyu yazıp yazıp sildiği paragraflar boyunca öyküyü değil, öykü yazan kendisini görüyor ve onu anlatmak için yanıp tutuşuyordu adeta. Bu gidişte öykünün yazılamayacağını, daha önce başlayıp başlayıp bıraktığı sayısız denemesinden biri olacağını bilmek bile canını sıkmaya yetmiyordu, anlattığı kendi hikayesiydi. Saatler sonra sonunda bilgisayarına kaydettiği paragraf şu şekildeydi:

“Yazdığı bu satırlar adama tanıdık geliyordu zira tanıdık geldikçe tuhaf bir hisse kapılıyor, bulunduğu zemin sanki buz tutmuş da bir yandan donuyor bir yandan bir tünele doğru kayarak uzaklaşıyordu. İşin aslı dışarıdan da görünen oydu ki o anda bulunduğu pozisyon çok tuhaftı, fakat bu tuhaflığı getiren onun bu haldeyken oturmuş bir hikaye kaleme alıyor oluşu daha da tuhafı bundan maddi medet umuyor olmasıydı...”

Artık iyice daralmıştı...

Hiç yorum yok:

ısıkaybı

Fotoğrafım
yalnızlık ürpertmez, ürperten ısıkaybıdır.